17 Aralık 2011 Cumartesi

Hayat ne kadar ilginç. İnsan asla ne kadar zayıf, ne kadar çaresiz olduğunu unutmamalı hayatının hiç bir döneminde. Hele ki en kudretli olduğu dönemlerde özellikle bu asla aklından çıkmamalı. Her şeyin iki dudağı arasında olduğunu zannettiği dönemlerin gelip geçici olduğunu bilmeli. İnsanların, neden hekimlerden ve özellikle de cerrahlardan en hafif terimi ile nefret ettiklerini, her geçen gün daha iyi anlayabiliyorum. Siz ne kadar kudretli, ne kadar güçlü olursanız olun, bir hekimin karşısına en zayıf halinizle çıkıyorsunuz. En zayıf halleriniz gösteriyor ve hekimden sizi iyi etmesini bekliyorsunuz. Hele cerrahlar. Hayatınızı tanımadığınız birinin eline teslim ediyor ve ona teslim oluyorsunuz. Sizi en zayıf halinizle, en insani zaaflarınızla görüyor. Kendinizi ilk güçlü hissettiğiniz dönemde ona vurmaya kalkışıyorsunuz. Hele hiç bir şeye, kendinize bile saygınız kalmamışsa. Kendinizi yeniden güçlü hissetmenin en kolay yolu bu. Bu da nerden çıktı demeyin şimdi. Vardır her şeyin bir hikmeti. Tabii ki bir de diğer tarafı var. İlk başından yazdığım gibi bu gücün kendi şahsına ait olduğuna inanan hekimler, cerrahlar yok mu. Tabii ki var. Eski İskandinav mitolojisinde hekimler yarı tanrı sayılırmış. Bizde de bir nineden duymuştum. Cerrahların "Hazreti İsa'nın eli" nin hikmetine sahip olduğunu. İkisinin bir araya geldiğini düşünün. Kendini zayıf anını gösterdiği adama vurmaya adayan birisi ve kendini yarı tanrı sayan diğeri. İnanılmaz bir ekip değil mi?
Yaptığım bir ameliyat ya da tedavi edici bir işlem çok hoşuma gittiğinde kendime söylemeyi alışkanlık haline getirdim. "Senden büyük ALLAH var"

Hiç yorum yok: