25 Aralık 2011 Pazar

Bugün çok mutsuz oldum. Yerleştirilen ve bir ülkü gibi gösterilen çekirdek ailenin anne baba ve çocuklardan oluşan, zamanı geldiğinde çocukların yuvadan uçup kendi hayatlarını kurdukları sistemin nelere mal olduğunu gördüm. Tek başınıza kalıveriyorsunuz hastalığınızda ya da sevincinizde. Sevincinizi paylaşacak insan arıyorsunuz etrafınızda ya da hüznünüzü. Benim için özel olan birisinin başına gelenler nedeniyle düşündüm bunları. Benim kalkıp eve gitmemin bile çok anlamlı gelmesini anlayamadım. Çok doğal bir şeydi aslında yapılması gerekli olandı bu. Ama, çekirdek aile yapısı içinde ortaya çıkan yalnızlık nedeniyle anlamlı gelmişti sevgili hocama, benim oraya gitmem. Esra ile de paylaştım. İstanbul'un hengamesinden uzaklaşmalı, daha çok eş dostlarla, arkadaşlarla vakit geçirmeliyiz. Daha çok hediye alıp daha çok hediye vermeliyiz dedi O'da bana. Hayatı daha duygusal yaşamalıyız. Hüznümüzü de, sevincimize de paylaşmalıyız arkadaşlarımızla. Sabah beni bu kadar depresif hale getiren çekirdek aileden sonra bir başka arkadaşım aradı. Annesi sudural hematom olmuş. Kalktım oraya gittim. Ve arkadaşlığın, akrabalığın değerini orada gördüm. Bir arkadaşımızn hafta sonları kendisinde kalan kızını bırakarak ameliyatını yapmak üzere kalkıp geldiğini, duyan herkesin gelip ameliyat bitene ve hastanın iyi olduğunu görene kadar arkadaşlarının yanında olduğunu gördüm. Aslında benden daha fazla kimse bilemez bir nefesin değerini, bir sesin ne anlama geldiğini. Ama unutuyoruz bazan. Esra ya bir daha dikkatli dilek dile dediğim, o hayatımın en kötü gününü... Arayan sadece bir kişi vardı... Bana sesini duyuran. Aslında bir nefese nasıl da ihtiyacı oluyormuş insanın anlatamam. Ve sevgili Ali Kemal. Seni benim için bu kadar özel kılan bu işte: Sevgili arkadaşım. Ya da mutlu gününüzde yanınızda olmasını da istiyorsunuz insanların. Doçentlik sınavında benimle Cerrahpaşa ya gelip sınavın sonuna kadar, kapıda bekleyen sevgili dostlar. İyi olmayı reddedip adının hakkını vermeye, adil olmaya çalışan, Adnan ADİL, ve tabii ki Ali Kemal.... Hani bir şiir vardı. HAtırlayan var mı bilmem. "YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR"

24 Aralık 2011 Cumartesi

İnsanların kendilerine olan özgüvenlerine bayılıyorum. Hele sizin hiç ilgisi olmayan, içine dahil olmadığı hayatınızın kurallarını düzenlemeye kalkışmaları muhteşem. Sizinle hiç ilgisi olmayan birisinin, sizinle ilgili bir konuya karışıp, ondan sonra da sizin verdiğiniz tepki üzerine mızmızlanması. Muhteşem ama bir o kadar da garip. Gerçekten garip. Ben kendi hayatımı yaşamaya çalışıyorum, kendi oyunumu oynuyorum. Kimsenin oyununu oynamak ya da kimsenin oyununa karışmak gibi bir niyetim yok. Benim kendime ait olan oyunumun kuralları var. Bu oyuna dahil olmak isteyen bu kuralları kabul etmiş demektir. Yoksa mahalleye yeni delikanlı geldi savrulun bundan sonra benim kurallarım burada geçerli denilmesini çok anlamıyorum. Burası benim. Burası bana ait. Kurallar bana ait. Seni buraya ben çağırmadım ki. Neden mızmızlanıyorsun ki. Hadi herkese açık olan profesyonel çalışma alanını anlarım Oradaki kurallar zaten kamu tarafından belirlenmiş. Ancak kendi özel hayatımın kurallarını ben belirlerim. İsteyen gelir girer istemeyen gelmez. Ya da kuralları birisi için değiştirmeye ben karar veririm. Ve şu ana kadar bu kuralları Sadece ESRA için değiştirdim. Bir başkasının hayatına dahil olmaya karar verdiğim zamanda onun kurallarına bakıyorum, hoşuma giderse dahil oluyorum, yok değilse hadi bana eyvellah.
Eee yeterince açık oldu sanırım.

17 Aralık 2011 Cumartesi

Hayat ne kadar ilginç. İnsan asla ne kadar zayıf, ne kadar çaresiz olduğunu unutmamalı hayatının hiç bir döneminde. Hele ki en kudretli olduğu dönemlerde özellikle bu asla aklından çıkmamalı. Her şeyin iki dudağı arasında olduğunu zannettiği dönemlerin gelip geçici olduğunu bilmeli. İnsanların, neden hekimlerden ve özellikle de cerrahlardan en hafif terimi ile nefret ettiklerini, her geçen gün daha iyi anlayabiliyorum. Siz ne kadar kudretli, ne kadar güçlü olursanız olun, bir hekimin karşısına en zayıf halinizle çıkıyorsunuz. En zayıf halleriniz gösteriyor ve hekimden sizi iyi etmesini bekliyorsunuz. Hele cerrahlar. Hayatınızı tanımadığınız birinin eline teslim ediyor ve ona teslim oluyorsunuz. Sizi en zayıf halinizle, en insani zaaflarınızla görüyor. Kendinizi ilk güçlü hissettiğiniz dönemde ona vurmaya kalkışıyorsunuz. Hele hiç bir şeye, kendinize bile saygınız kalmamışsa. Kendinizi yeniden güçlü hissetmenin en kolay yolu bu. Bu da nerden çıktı demeyin şimdi. Vardır her şeyin bir hikmeti. Tabii ki bir de diğer tarafı var. İlk başından yazdığım gibi bu gücün kendi şahsına ait olduğuna inanan hekimler, cerrahlar yok mu. Tabii ki var. Eski İskandinav mitolojisinde hekimler yarı tanrı sayılırmış. Bizde de bir nineden duymuştum. Cerrahların "Hazreti İsa'nın eli" nin hikmetine sahip olduğunu. İkisinin bir araya geldiğini düşünün. Kendini zayıf anını gösterdiği adama vurmaya adayan birisi ve kendini yarı tanrı sayan diğeri. İnanılmaz bir ekip değil mi?
Yaptığım bir ameliyat ya da tedavi edici bir işlem çok hoşuma gittiğinde kendime söylemeyi alışkanlık haline getirdim. "Senden büyük ALLAH var"

15 Aralık 2011 Perşembe

Ve evet. Devamlılık adına büyük adım. Pazartesi babam geldi. Annemsiz. Ne yapacağım Annemle bilmiyorum. Trabzonda kaldı tek başına, huysuz ihtiyar modunda. Laf etmemem lazım. Ben ondan beter olacağım muhtemelen.Son 1 aydır olan hayata kızgınlığım, kırgınlığım epeyce azaldı. Daha rahatladım. Hastanede yeni gündem servis yemeği. Daha önceden lütfedip yemeklerimize katılmayan arkadaşlar kendilerinin vedalarını istemeye, hatta bir de bir başkası ile birlikte olursa buna da katılmayacaklarını ifade etmeye başlamışlar. Buna artık pes demek lazım. Hele bir de daha önceden benim için yapılan (pardon yapılmayanlar) gözönüne alındığında buna söyleyecek laf bulamıyorum. Ama neyse. Ali Hocamın anlattığı çok güzel bir hikaye var. Türk milletinin mağdurun yanında yer alma isteğiyle ilgili. Ve kimseye mağduru oynama fırsatı verilmemesi ile ilgili. Ama ben yine de böyle düşünmüyorum. Kimsenin oyununu, kimsenin kurallarıyla oynamak istemiyorum artık. Kendim istediğim ve böyle olması gerekli olduğuna inandığım için bu yemekle ilgili olanları yapacağım.Endoskopik USG sayılarım artmaya başladı. Hasta için üzüldüm ama aylardır ötede beride dolanan ve sonuçlanmayan bir hastadan pankreastan aspirasyon yaparak kanser olduğunu ispatladım. Benim kişsel kariyerimde bir dönüm. İnşaallah daha da artıracağım bu sayıları.

11 Aralık 2011 Pazar

Evet bugün pazardı. Esra, çocuklar ve dostlarla güzel bir gün. Önce brunch, sonra bir yerde kahve. Anne- babamın değerini bir daha anladım. Bana sağladıkları şeyin değerini. Eğitimimimin. Teşekkür ederim bir kez daha, bin kez daha. Umarım aynı şeyleri ben de benimkilere sağlayabilirim. Ve resim..

7 Aralık 2011 Çarşamba

Evet, cerrah olduğuma pişman olmak üzere olduğum günlerden biri... Neden mi. 1 yıl önce T.C Sağlık Bakanlığı özel kaleminden bir telefon aldım. Bir hasta var, birtürlü nihayete erdirilememiş bir bakar mısınız? Ben saf ne dedm tabii ki. Hasta geldi. Yaklaşık 1 yıldır sol alt kadranda kitlesi olan hasta, hasta sahipleri bir an önce annemizden kurtulalım modunda. Neyse hızlıca kolonoskopi, BT ve rektosigmoid bileşkede kanser. Tümör konseyi sonuç ameliyat kararı. Bütün süreç 6 gün. Hasta sahiplerine anesteziden onay alıp gelin diye yönlendirdik. Sonuç 6 hafta sonra perfore olmuş şekilde hasta karşımızda. Bu zamana kadar neredeydiniz sorusunun cevabı ise randevu alamadık. Normalde bu geciktirmenin br cezası olmalı o hasta sahiplerine. Acil o akşam ameliyat, perforasyona bağlı ciddi sıkıntılı süreç ve sonuçta hastayı 1 ay sonra onkolojiye sevken taburcu. Mart 2011 de tekrar acile başvuruyor. Arada onkoloji var mı?? Tabii ki yok. Hasta sahibi götürmemiş. Neden sorusunun yanıtı YOK. Nüks kitle tekrar alıyoruz. Bu sefer akıllandık. hasta sahibine güvenmeyip hastayı yatırıp hazırlıyoruz. Yani hastayı hasta sahibinden fazla düşünüyoruz. Ameliyat. Büyük bir ameliyat, lokal rezeksiyon, ince barsak rezeksyonu, ileostomi. Sıkıntılı bir süreç sonunda tekrar onkolojiye sevken taburcu. Arada Dahiliye kliniğine akut renal yetmezlik atakları ile başvurma. Bir tanesinde haberim oldu. İnsanlık yapacağız ya aldım yatırdım. Hazırlayıpta ileostomiyi kapatalım diye. Ancak hastanın yandaş problemleri izin vermedi ve hasta uzun dönem yattı. Sonunda kaybettik. Ve hasta yakını tarafından şikayet edildik. Bugün 6 kişi Bakırköyden kalkıp Arnavutköy devlet hastanesine ifade vermeye gittik. Hastadan hatırladığım en önemli ayrıntı hasta sahiplerinin hastanın nihayeti konusunda sabırsızlıkları ve hasta ile ilgili olarak yapmaları gereken bir randevuyu alamamalrı, ilgili tedavileri yaptırmamaları, hastayı bir an önce hastaneye yatırıp kaçma telaşları idi. Dün sabah sabah toplantısı sırasında bir idareci gelmiş dediler toplantıdan çıktım. Bu sefer ki Kist dermoid sakralla ameliyat ettiğimiz ve enfekte olan hasta. Kendisi ile genel cerrahların ilgilenmediği konusunda sağlık müdürlüğü ve savcılığa verdiği suç duyurusu. Kayıtlara bakınca hastanın ameliyat edildiği ertesi gün taburcu edildiği, bundan sonra genel cerrahi kliğine başvurmayarak 2 gün arayla 14 defa acil tıp kliğine başvurarak pansumanlarını burada yaptırdığını görüyorsunuz. Aşina olanlar anlamıştır. anlamayanlar için ben söyleyeyim. Hasta ücretli. Acile başvurduğunda para ödemiyor Pansuman için burayı kullanmasının nedeni bu. Ama problem olunca yanına hiç uğramadığı cerrahları suçalamyı marifet sanıyor. Ancak bugün kesin karar verdim. Bundan sonra bu insanlar için tazminat davası açacağım ve suç duyurusunda bulunacağım. Sadece 6 kişinin işgücü kaybı, o sırada duran işler mi yoksa bizim yıpranmamız mı. Ama artık kesin olarak kararlıyım. Sonuçta bir dilekçeye bakar.Şikayetçiler ve adalet mekanizması ne diyor. Size suçlu demedik ki, soruşturuyoruz. Evet ben de kimseye suçlu demeyeceğim, sadece SORUŞTURULMALARINI istiyorum bundan sonra. Ve resim.. Şu anda içimi yansıtıyor da diyebilirsiniz.

6 Aralık 2011 Salı

Evet bakalım bugün ne var. Size BEAH Genel Cerrahi Kliniği ile ESTES (European Society for Trauma and Emergency Surgery) işbirliği ile düzenlediğimiz workshoptan bahsetmedim sanırım. Ve evet çok mutluyum ikincisini de düzenledik. (http://www.escistanbul2011.org/) Korhan Taviloglu hocamın büyük emekleri s. Uranüs, A. Fingerhut, A.Lappeinami, Turagano eğitmenliğinde bunu yapabildik. Ve çok Teşekkürler Zafer Çukurova, Teşekkürler Storz, Covidien. Pratik eğitime katılanların, 14 ü yurtdışindandı. Brezilya, İspanya, İsveç, İtalya, Romanya, Yunanistan, Katar. Ve resim.

4 Aralık 2011 Pazar

Bunu alışkanlık haline getiremedim ancak daha sık yazmak istiyorum artık. Bu süre içinde Çekmeköy de Üstün Dökmen hocanın küçük şeyler anaokulunu açtık. Çocukluğmun geçtiği şekilde bir çocukluk geçirmelerini istedim benimkilerin de Esra nın gayretleriyle nihayet ortaya çıktı. Bu arada T.C Sağlık Bakanlığı yeni bir kararname yayınlayarak tüm herkesin artık özelde çalışmasının önünü tamamen kesti. Artık devlet memuru olan hekimlerimiz var. Vatana millete hayırlı olsun. Bir şeyin adını doğru koymak gerekli. Hekimlik meslği temel anlamda iki nedenle seçiliyordu. İlki statü ve ikincisi ise iyi gelir. Artık bu ikisine de ulaşabilme şansı yok artık
. Ve daha önceden ifade edildiği gibi hekimlere devlet memuru olduklarını hatırlattılar. Ve artık halkımız hastanelerde 6 dakikada muayene olacaklar. Hekimler 6 dakikada hastanın derdini anlayacak, kafasını toplayacak ve ona yönelik tetkikleri otomasyon sistemi üzerinden isteyecek ya da tetkikleri değerlendirerek tedavilerini yazacak. Ameliyat gerekli olanlara bu konuda ayrıntılı bilgi verecek. Bunları da malpraktis adı altında mahkemelerin inanılmaz kararlarının baskısı altında yapacak. Sonuç aslında hekime ulaşma adına muhteşem. Ancak gerçekten ciddi ameliyatlara ihtiyacı olan %1 lik grup bundan nasıl etkilendi derseniz Sağlık BAkanlığı verileri sonuçları tanımlıyor. A grubu ameliyatların yapıldığı merkezlere bakın yeterli. Neyse bunları daha da açmak gerekecek. Sonra.. Ve her zamanki gibi benimkilerden resimler