24 Mart 2012 Cumartesi

Bakın ne buldum
Söz veriyorum; Seni ilk gördüğümde hissettiklerimi asla unutmayacağıma, daha hiçbir şey yokken seni tanıştırdığım babama söylediğim “bu kızı alacam”daki kararlılıktan hiç vazgeçmeyeceğime, peynirli sandviç yememize izin vermeyeceğime, daracık alanlara sığacağıma, su istediğinde kalkıp getireceğime, günde en az bir kez seni sevdiğimi söyleyeceğime, bunu hiç unutmayacağıma, hep bir kez yutkunarak konuşacağıma, senin için daima yanında olacağıma, şu ana kadar yaşattığım hayal kırıklıklarını bir daha yaşatmayacağıma, toporonguazlı pasta bulacağıma, burnun akarken onu sileceğime, ilacını ellerimle getireceğime, sadece senin için sana bakacağıma, savaşmaktan vazgeçeçeğime, şu ana kadar yeterince veda sahnesi yaşadık deyip sımsıkı sarılıp gitmene izin vermeyeceğime, yetmişindede de sana sevgiyle sarılacağıma ve bir daha asla seni bırakmayacağıma, seni ömür boyu seveceğime, Söz veriyorum Tabii ki “BENİMLE EVLENMEN” şartıyla SENİ SEVİYORUM
Ne mi bu? Esra nın mezuniyet yıllığına yazdığım yazı. Ha bu arada henüz istifa etmedim-)))))
Dedikodulara aldırmayın derim ben

17 Mart 2012 Cumartesi

Arada katılmadığım şeyler olsa da genelde doğruları yazmış abim. Biraz ağzı bozuk olsa da bir okumakta yarar var.
Ekşisözlük'de okudum, bakın ne güzel anlatmış adam. From: malpraktis denen bişey var, performans sistemi var, bi de bu eklenince tüy de dikilmiş oldu. öncelikle, bazıları şunu hala anlayamamış; her doktor para kazanmak için doktorluk yapmaz ama para kazanmadan da hiç bir doktor doktorluk yapamaz. malpraktis, yanlış uygulama demek. hastaya yanlış tedavi yaptığın zaman götünden kanı alıyolar. alsınlar tabi. misal ben yanlış tedavi yaptığım için 200.000 tl ceza ödüyorsam ve malpraktis oranı aşağı yukarı 10.000 hastada birse, bana önce hasta başı, 200.000 bölü 10.000 eşittir 20 tl'den çok para versinler, sonra hata yaptığımda çatır çatır alsınlar parayı. allah değilim, mutlaka hata yapıcam. bi mühendisten, öğretmenden, memurdan %0 hata beklemiyorsan, benden de bekleyemezsin. ama senin işin insan sağlığıyla ilgili diyorsan ve binde bir hatta onbinde bir bile olsa hata yaptığım taktirde hesabını soracaksan, karşılığını da vereceksin. 10.000'de 1 hatamda tonla paramı alıyosan, 9999 doğru kararımda da hatamı telafi edebileceğim parayı vereceksin. kara kaşım kara gözüm için değil. bildiğin matematik gereği. vermezsen doktorluktan para kazanamam, doktorluk yapamam, doktorsuz kalırsın. ya da hatamı gizlerim, gerekli gereksiz bin tane film çektirip, bin tane tahlil yaptırıp kendimi garantiye alırım. sen de, sağlık sisteminin harcamaları neden bu kadar çok, tomografi için neden 1 ay sonraya gün verdiler diye düşünür durursun. performans sistemi de doktorun yaptığı iş oranında ödeme alması demek. öyle anlatıyolar ama aslında durum öyle değil. iki farklı hastanede, aynı işi yapıp, aynı sayıda hasta bakan, birbirinin tıpa tıp aynı iki doktordan biri performanstan 3000 tl alırken diğeri 300 tl alabiliyor. neden? çünkü, "döner sermayeden aldığın pay = (hastanenin o ayki geliri - hastanenin o ayki gideri) x senin performans puanın / hastanedeki herkesin toplam performans puanı" gibi bişey. anlamadıysan, hastanenin gideri artarsa performans gelirin düşüyor. yolsuzlukla, otla bokla hastanenin giderleri artınca ben emeğimin karşılığını alamıyorum. diyelim ki hiç yolsuzluk yok, puanımın karşılığını tam olarak alıcam, o zaman da sorun çözülmüyor. para kazanabilmem için çok hasta bakmam, çok tahlil, çok film istemem, çok girişimsel işlem yapmam lazım. zaten malpraktis yüzünden götüm tutuşmuş durumda, poliklinikte 5 dk'da doğru dürüst tanı koyma riskine girmiyorum, yazıyorum tahlili, istiyorum filmi, bugün git 1 ay sonra filmin çıkınca gel diyorum. film ve tahlilden ayrı puan, muayeneden ayrı puan alıyorum, 1 muayene puanı da 1 ay sonra film çıkınca alıyorum. senin tanın gecikiyor, işin uzuyor ama ben kendimi garantiye alıyorum. bu arada da daha çok para kazanıyorum. netice de allah değilim demiştik. her hastaya 1 saat ayırsam bile hata yapacakken, o günkü kırkıncı hastamda kendi yargılarıma güvenme riskine girmiyorum. çünkü, hastane bahçesinde avukatlar müşteri ararken, kazandığım üç kuruşu malpraktis davasında tazminat olarak ödersem, doktorluktan para kazanamam, doktorluk yapamam, doktorsuz kalırsın. şimdiye kadar iyi şeyler olarak gördüğün malpraktis ve performans uygulamalarının seni ya doktorsuz bırakacağını ya da kötü sağlık hizmeti almana neden olacağını, suçlunun da doktorluk yapmamakla kötü de olsa doktorluk yapmak arasında kalan doktor olmadığını anlamışsındır heralde. ben doktor olsam öyle yapmaz böyle yapardım dediğin mantıklı bi önerin varsa yaz, okuyalım, öyle yapalım. hastanın doktora puan vermesi sistemi, teknik bilgisi konusunda değil de nezaketi, temizliği, ilgisi vs için puan vermesi, bu sayede daha saygılı, ilgili, titiz doktorların ödüllendirilmesi; asık suratlı, hastaya "sen" diye hitap eden, emir kipiyle konuşan doktorların cezalandırılmasını amaçlıyor. aslında öyle değil ama öyle olsun. düşün şimdi, ben poliklinikteyim, sen de hastamsın. göğsünün sol tarafında ağrın var. benim sana bakmam için 5 dakikam var. içeri girdin, buyrun neyiniz vardı dedim.göğsümün sol tarafında ağrı oluyor dedin. buna sebep olabilecek nerden baksam 30 tane hastalık var. benim bunları elemem lazım. sırayla sorucam: ağrı tam olarak nerede, belli bir noktada mı yoksa yayılıyor mu, batar gibi mi yoksa sıkıştırır gibi mi, ne zamandır ağrı var, aniden mi başladı yoksa hafif başlayıp giderek arttı mı, bütün gün mü devam ediyor yoksa ara ara gelip gidiyor mu, kolunu hareket ettirince göğsünde ağrı oluyor mu, nefes darlığı var mı, öksürük var mı, öksürünce daha çok ağrıyor mu, balgam var mı, balgam varsa kanlı mı, ne renk, kıvamı nasıl, yürüyünce, merdiven çıkınca ağrı değişiyor mu, baş dönmesi, bayılma oluyor mu, çarpıntı var mı, gece kaç yastıkla yatıyorsun, geceleri nefes darlığıyla uyanıyor musun? sorulacak şeyler daha bitmedi ama sen anladın olayı. ben bunları makina gibi hızlı hızlı söylesem sen de hiç lafı dolandırmadan, kısa ve net cevaplar versen bile 5 dakika dolmuş oluyor. daha muayene etmedim, eski hastalıklarını, kullandığın ilaçları, geçirdiğin ameliyatları, alerjilerini, ailede benzer sıkıntısı olanların olup olmadığını sormadım. bu arada sıradaki hasta kapıyı açıp kafayı uzattı bile. daha ne kadar beklicem diye soruyor. bu şekilde günde 20 tane hasta bile bakamam ama bazı günler 100 tane hasta bakmam gerekiyor. o yüzden napıyorum? hayati tehlike oluşturabilecek hastalıkları 2 dakikada 3-5 soruyla eliyorum. 1 dakikada ciğerlerini ve kalbini dinlemekten ibaret bi muayene yapıyorum, 1 dakika içerisinde en iyi tahminime göre ilacını yazıp tomografi ve kan tahlillerini istiyorum, bilgileri bilgisayara giriyorum ve tomografi sonucuyla tekrar gelmek üzere seni yolluyorum. senin tanın gecikiyor, yanlış tedavi alma olasılığın artıyor, defalarca hastaneye gitmen gerekiyor. buna not verme sistemini de ekle. bi doktor bu durumda ne yapar? çoğu doktor bi bok yapmaz. eskiden ne yapıyorsa şimdi de aynısını yapar. elinden geldiğince hızlıca tanı koyup, tedaviyi yazıp, tahlili, filmi ister, sıradaki hastaya geçer. bu arada hasta lafı dolandırıyorsa, yani senin gibi kısa ve net cevaplar vermiyorsa, komşusunun da göğsünün ağrıdığından, bi doktorun ona falanca ilacı verdiğinden falan bahsediyorsa hastanın sözünü keser, hastayı dinlemeyen ilgisiz doktor olur. bu döngüyü sabahtan beri ellinci defa tekrarlarken hastanın yüzüne gülmediği ve hasta muayene için soyunurken acele ettirdiği için saygısız doktor olur. puanı düşer, ceza alır, kazandığı para azalır. bi süre sonra doktorluktan para kazanamaz,doktorluk yapamaz, doktorsuz kalırsın. üçkağıtçı doktor ne yapar? hastayı ilgili konulara yönlendirmek için sözünü kesmek yerine, olan vaktini hastanın ilgili ilgisiz cevaplarını dinleyerek geçirir, akciğerinin bi kısmını, kalbin tek odağını dinleyip karını şöyle bi mıncıkladıktan sonra, yarım yamalaktan da az bulguyla en geniş spektrumlu antibiyotiği yazar, tahlil ve film ister, bu arada hastanın yüzüne güler, girişte çıkışta elini sıkar, siz diye hitap eder. ilgili ve saygılı doktor olur. senin tanın daha da gecikir, yanlış tedavi alma ihtimalin daha da artar, hastaneye daha da fazla gelirsin. kırk tane doktora ilgisiz şeyleri tekrar tekrar anlatıp durursun. şimdi eğer varsa içindeki doktor nefretini bi kenara bırakıp, sadece kendi çıkarını düşünerek, malpraktisi, performansı, not vermeyi topla kafanda. hala bu sistemi savunabiliyosan, doktorlar daha ilgili, daha saygılı olacak diyosan, daha iyi sağlık hizmeti alacağını düşünüyosan aynen devam et. ama kendi sağlığını düşünüyosan bunlara bi dur demen lazım.
Siz ne dersiniz?

8 Mart 2012 Perşembe

Hiç tahmin etmediğim bir okunma sayısı. Biraz daha dikkatli mi yazmak lazım ne. Aman Allah ın bildiğini kuldan mı esirgeyeceğim. Bugün kendi asistanlık zamanıma gittim. Ben de istifa etmeye kalkışmıştım Kaya hoca yüzünden. Hocanın fi tarihinde yarık damakla ameliyat ettiği hastayı servise yatırmıştı göz ameliyatı olması için. Ben de o akşam nöbetçiyim. Zaten olmama şansı yok. 22 nöbet yazmışlardı. Neyse buna bir tomografi çekilecek demişlerdi. Sene 1995. Hız malum. bir de hasta ücreti ama para ödemeye niyeti yok ve hocanın hastası olduğu içinde ücretsiz çekilmeli. Zor iş. Neyse aşağıya indi. Asistan arkadaşlara rica minnet yemek sözü falan çekmeye ikna ettim. Saat 21.30 da dediler. Tam o saate yaklaşırken unutmam sklerodermalı bir hasta solunum yetmezliğine girdi. Tam onla uğraşmaya başlarken personele hastayı 21.30 da aşağı indirmesini, onunla kalmasını, sonra çekildikten sonra da yukarı çıkartmasını söyledim. neyse sklerodermalı hasta ancak saat 00.30 gibi stabilleşti ve ben de hocanın hastasına uğradım uyuyordu, personele sordum, çektirdim dedi. Ben de acayip keyif bana verilen görevi yaptım ya. Sabah saat 06.00 da odaya girdim. Hasta ben sana soracağım diye bağırdı. Anlamadım ama serde lazlık var sen bilirsin dedim ve çıktım. Sonra ameliyathaneye gittim asistansa doğal olarak. Saat 10.00 gbi aşağı haber geldi. Kaya hoca gelmiş ve renkli gözlü, esmer, Trabzonlu asistanı aramaya başlamış. Etraftaki telaşı tahmin ederseniz. O gün aşağıda olduğum için yırttım. Ertesi gün yine aynı saat. hoca geldi. Beni gördü ve vizite başladık ve sorular yağmur gibi geliyor bir yerde bilemedim.Ve başladı bağrınmaya sana teslim edilene sahip çıkamayan adamdan genel cerrah olur mu ile. Devam etti. Ben başım önde dinliyorum. bir ara garip bir laf etti. Bu arada bende bana laf gelmesin diye istenenin daima bir fazlasını yapıyorum O garip lafı duyunca kafamı kaldırıp ona baktım. Bu seferde öyle bakarsan zamanı gelince bana da sorarlar bu adam nasıl diye dedi. Alenen tehdit ediyor. Neyse araya Dursun hoca girdi ve olayı sonlandırdı. Ben vizit sonrası istifa dilekçemi yazım ikinci kata indim.Ben Tıp Fakültesine genel cerrah olacağım diye girdim, ilk tercihim Çapa ve oraya kazanmışım. Genel Cerrah olma arzum hala devam ediyor ama orada artık işimin olmadığını başka bir yere geçmem gerektiğini düşünüyorum kendimce. 22 nöbet tutuyorum deli gibi çalışıyoum, bir yandan gezmeye çalışıyorum, ilk bulduğum yerde de uyuyorum. Yani klasik cerrah gibi davranıyorum (Klasik cerrahların özelliklerini bilmeyenler için 5 özellik var. İlk bulduğunda yer, ilk fırsatta uyur, ameliyat yapar ve 4 ve 5. ciyi buraya yazamıyorum birebir anlatırım isteyene)Çalışmak dediysem ameliyathane yüzü görmüyorum bu arada. (ofis boy--))))))Bu iyiymiş) ama yine de mutluyum. Tam istediğim yerdeyim. Burayı bitirdiğimde yarı Tanrı olacağım ya. Neyse Türker abi beni gördü. Ne o dedi? Anlatınca da benimle konuştu biraz kendi başına gelenleri anlattı. Ve ben rahatlamış olarak odadan çıktım.Eski günler--))))))) Ve bizimkilerin doğum günü pastaları Tahmin edin bakalım bu dinazor kimin ki?
Evet Kayra. Bu kelebek ve çiçekler sizce
Evet bildiniz özgür kızım Aysara'm. Ve tabii ki unicorn.
Hilal'im kızım tabii ki.

7 Mart 2012 Çarşamba

Benden başkası var mı Doçentlik belgesini bulamayan-))))

6 Mart 2012 Salı

"Dad, dad, I can touch my leg" Hilal büyüdü sanırım artık. İlk cümlesini de kurdu. Bakın daha neler yapıyorlar.

4 Mart 2012 Pazar

Geçen hafta sonu Fener bahçe de idik. Benim fıstıklara bir bakarsanız benim işimin zor olduğunu görürsünüz. Çocuklar yeni doğmuş. Optimum da dolaşıyoruz. Karşıdan 2 tane uzun boylu, renkli gözlü, siyah saçlı düzgün fizikli 20 li yaşlarda iki kız geliyor. Baktım Esara yı almış bir gülme. Ne oldu dedim. Meğerse ben gayri ihtiyari ooof of benim kızlarda bunlara benzeyecek demişim. Esra gülerken bir yandan da önceden olsa ne güzel kızlar derdin şimdi ooof of çekiyorsun )))))))
Ve ben resimdeki fıstıkları (dememe bakmayın ikisinin çişi gelmiş üç çocuğu) Esra ya bırakıp ameliyata gitmek zorunda kaldım. Cerrah karısı olmak böyle bir şey işte(((((( Geçen hafta boyunca komplike olan bir hasta ile uğraştım. Anastomoz kaçağı, yoğun bakım, açık batın, STAR.... Allah'a şükür toparladı. Eee cerrahinin sonuçları bu işte. Yapacak bir şey yok. Komplikasyon istemiyorsan cerrahi yapmayacaksın. Bu arada her gün en az 2 kanser ameliyatı yapmaya başladık. Referans merkez haline dönüştük.

2 Mart 2012 Cuma

Evet nerede kalmıştık. Sizce çocukalar kitap okumak ne kadar zor olabilir.
Ve sanırım Kayra nın standartları yüksek olacak. Niye mi. Seyrettiği şey bakarsanız anlarsınız. Victoria Secret yılbaşı defilesi))))))))))))))