28 Ocak 2012 Cumartesi

Evet, Antarktika dayız sanırım. Buz, kar vesaire. Neyse. Hayata geçmişe baktığınızda hangisini söylemek sizi daha rahatsız eder. "Keşke yapsaydım" "Keşke yapmasaydım" İlginç bir soru değil mi? Ancak cevaplarken gerçekten dürüst olmak gerekli. Ben mi ne düşünüyorum. Kolay. "Keşke yapsaydım" dememek için gereken her şeyi yaptım. Bir yığın hata ile birlikte en az onlar kadar güzel bir yığın şey gördüm, yaşadım. Muhtemelen yapmadığım yığınla şey vardır ama benim gördüklerim yaptıklarım bana yetti sanırım. Şimdi bazan bir davranışla, bir kelime ile, bir bakışla, ya da anlık yüzden geçen bir mimikle karşılaştığım zaman çoğunu tanıyorum, biliyorum. Bazan söylüyorum da ben bunları yaptım nolur beni aptal yerine koymayın, ben şimdi dönüyorum o yoldan. Siz daha gidiyorsunuz. Keşke yapsaydım dememek için uğraşmanın en kötü yanı bir süre sonra başlangıçta koyduğunuz kuralların anlamını yitirmesi, giderek anlamsızlaşması, çerçevenizin giderek genişlemesidir. Hatta bir süre sonra kuralsız hale gelmenizdir. Bazıları buna dibe vurmak diye de tanımlayabilir. Hatta birileri derler ki dibe vurmalısın ki tekrar yüzeye çıkabilesin. Peki masumiyet. Ne zaman kaybolur. İlk yalan söylediğimizde mi, ilk hata yaptığımızda mı? ne zaman? Bunları düşündüren ne mi bana? Şu resme bir bakın anlarsınız.
Şimdi ise ne yapmak istiyorum sizce. Kimsenin delilikleri ile ya da ahlaksızlıkları ile ya da hezeyanları ile uğraşmak istemiyorum. Sadece ve sadece şunu görmek istiyorum artık.
Ha tabii bunları da unutmayalım lütfen

23 Ocak 2012 Pazartesi

Ooof, oof. uykum var. Hastaneye gitmem gerekli olacak gibi. Mor, melankoli rengi miydi? Bazan herşey üst üste gelir mi hayatta? Ya da bir şey kötü gitmeye başlarsa sonra ki herşey de kötü gitmeye devam eder mi? Bu durumda ne yapmalı. Bir ara verip kocaman bir n
nefes alıp tutmalı ve sonra oyuna , pardon hayat devam etmeli. Değil mi? 16 yaşında çocuk börek yerken özefagusu nasıl perfore eder ki? Neyse. Hilal kızımdan; Kızım yana çekilir misin ben de oturacağım. Tabiki babacığım sen dersin de ben yapmaz mıyım? Ve böylelikle 10 yıl sonra kimin parmakta oynatılacağı ve oynatacak olan da belli olmuş oldu. Peki oğluma ne dersiniz. Oğlum ne yapıyorsun Robot. Hilal kulağıma Kayra kendisinin arkadaşının kendisi olduğunu zannediyor. O yüzden kendisine arkadaş olarak robot yapmaya çalışıyor.... Bu da bir düşünce tabii. Saygı duymak lazım. Peki Aysara'ya ne demeli. Bugün okul tatilde Annelerini çıldırtmış arkadaşlar. Üçünü aldım karşıma konuşuyoruz. Yaptıkları yaramazlıkları söylüyorum ve nedenlerini sorguluyoruz. Sırayla cevaplar şöyle. Hilal ben hastaydım, yapmadım (HAKLI); Kayra, 2 kez yaramazlık yaptım (arkadaşı annesi 2 kez uyarmış); Aysara nın takıldığı nokta bambaşka. Sen nerden biliyorsun bunları. Nasıl öğrendin. Bizi mi izliyordun. Evet özgür kızımız da kendi yolunda. Önemli olan onun yaramazlığı değil, benim nasıl öğrendiğim. Yaramazlık mı dedim. Peki bu sizce ne acaba. Dışardaki bir kahvaltımızdan bir enstantene.....

16 Ocak 2012 Pazartesi

Ne kadar oldu. 10 gün mü? Artık çocuklarla birebir vakit geçirmeye karar verdik. Geçen hafta sonu Cumartesi Aysara ve Pazar günü ise Yusuf Kayra ile vakit geçirdim. Çok güzeldi. Artık kendilerini ifade edebiliyorlar gerektiği zaman hayır diyerek kişiliklerini ortaya koyabiliyorlar. Bu ne kadar iyi bilemiyorum. Aslında teorik olarak güzel ama karşınızda size diklenen 3 yaşında bir velet. Bazan bunu tolere edebilmek gerçekten güç olabiliyor.)))). Yusuf Kayra ile (Oğlum isminin bu olduğunu söylüyor Yusuf veya Kayra değil) çıktığımızda beyefendi sandalye yerine tabureye oturdu ve saatimi alarak taktı. Onu ömür boyu saklayacakmış.
Çok güzel bir yazı okudum. Bugün onu paylaşalım bakalım. Ahmet Altan'ın Taraf gazetesinde yazdığı bir yazı. Artık hepimiz ucundan kenarından yapay bir görüntüyü gerçek zannettiğimizi hissetmeye başladık.Bizim seksen yıllık cumhuriyet bir sahtelikler cumhuriyeti.Mustafa Kemal, Selanik"te doğmuş, askeri okullarda nispeten Batılı bir eğitim almış, Sofya"da ataşelik yapmış, Almanya"yı görmüş genç bir generaldi cumhuriyeti kurduğunda.Okuduklarımdan anlayabildiğim kadarıyla iki büyük tutkusu vardı. Birincisi lider olmak. İkincisi de, ta gençliğinden beri söylediği gibi Osmanlı"nın d! iğer top raklarından vazgeçip Anadolu"da büyük bir Selanik yaratmak. Güzel kadınlar, şık beyler, balolar, danslar, temiz evler, çiçekli bahçeler, köylerde vals çalan orkestralar, kahve ve konyak kokan cafeler, beyaz örtülü lokantalar... İlk amacına ulaştı. Türkiye Cumhuriyeti"nin tartışılmaz lideri oldu. Bir devletin liderliğini ele geçirmek zordur ama bunu yapabilecek yetenekleri vardı ve başardı. İkincisi ise zordan daha zordu. Yüzlerce yıllık gelenekleri yıkmak ve başka bir tarihin, başka bir mücadelenin, başka bir kültürün sonucu olan bir ülkeyi burada yeniden kurmak öyle bir kişinin kararıyla olacak iş değildi. Onun hayalindeki ülke ne Osmanlı"nın bir mezbele halinde tuttuğu Anadolu"nun geleneklerine, ne de Müslümanlığın inançlarına uyuyordu. Sanırım bütün diktatörlerin düştüğü hataya düşüyordu. İstediği şeyin iyi olduğuna inanıyordu ve önerdiği iyiliğin kabul edilmemesine sinirleniyordu. Zorla şapka giydirdi, zorla Batı müziği dinlettirdi, zorla dans ettirdi.. Ama bu iş zorla olacak bir iş değil di. Onun hayal ettiği ülkeyle, yönettiği ülkenin gerçekleri birbirini tutmuyordu. Bütün baskıya, gazetelerin bütün yayınlarına rağmen yönettiği insanlara yabancı biri olarak kaldı.. Birçok açıdan muhalefet! le karşılaştı. Müslümanlar, bu Batılı hayat tarzını reddediyorlardı ve emirle Batılı olmaya yanaşmıyorlardı. Kürtler, kendilerine Kurtuluş Savaşı sırasında söz verilen eşitliği istiyorlardı. Demokratlar, diktatörlüğüne karşı çıkıyorlardı. Onu ürkütecek kadar gerçek kökleri olan direnişlerdi bunlar. Sanırım hem ürktü hem öfkelendi. Korkunç bir baskı uyguladı. Kürt liderlerini astı , Müslümanları gazeteler vasıtasıyla irticacılar olarak ilan etti, demokratları Meclis"ten attı, solcuları hapse koydu. Orduyla ve sivil bürokrasiyle bütün ülkeyi denetimi altına aldı. Ve çok istediği Selanik"i, büyük şehirlerin yeni zenginleri ve bürokratlarla yarattı. Artık Atatürk olan Mustafa Kemal"i memnun edecek göstermelik bir Selanik yaratıldı memleketin küçük bir parçasında. Geride kalan kısımlar da, yeni Selaniklilerin esiri durumuna düştü. İnsanlar kendi ülkelerinde bir söz hakkına sahip olamadılar. Kürtler, Müslümanlar, demokratlar, solcular devletten dışlandılar. Bu Selanikleşme hareketine Atatürk ilke ve inkılapları adı takıldı ve bunlara uymayanlar devlet düşmanı ilan edildi.Biz bugün Türkiye"de Selaniklilerle Anadolulular mücadelesini yaşıyoruz. Atatürkçüler, bizim önerdiğimiz güzel ve iyi bir şey, neden buna karşı çıkılıyor diyorlar. Samimiler bunu söylerken. Ama bunun zorla olamayacağını, emirle gerçekleşemeyeceğini, hayatın kendi doğal akışı içinde biçimlenmesi gerektiğini kavrayamıyorlar. Cumhuriyet tarihi boyunca ezilen, dışlanan Müslümanlar, Kürtler, demokratlar, solcular şimdi haklarını istiyorlar, Selanikleşme hayali uğruna yaşadıkları baskılardan kurtulmaya uğraşıyorlar. Kürt açılımı, muhafazakarların zenginleşip örgütlenmel eri, demokratların seslerini yükseltmeleri, değişen koşulların sonucu olarak yaşanıyor. Mustafa Kemal"in çok istediği o güzel kokan memleketin yaratılması şimdi artık mümkün gözüküyor ama bunu buranın halkı, kendi isteğiyle, artık böyle bir hayata hazır olduğu, zenginleştiği, dünyayla ilişkiler kurduğu için gerçekleştirecek.. İşin belki de en şakacı yanı ise şimdi buna Atatürkçüler in karşı çıkması. Çünkü onlar bunun Müslümansız, Kürtsüz, demokratsız, solcusuz olacağını sanıyorlar. Atatürkçülere aslında bir müjde verebilirim, istediğiniz gerçekleşecek ama bunu halk kendine uygun biçimde yapacak. Ne dersiniz haklılık payı var mı?

2 Ocak 2012 Pazartesi

Evet iyi akşamlar herkese. 2012 nasıl başladı derseniz aslında iyi başlamıştı. Ta ki sevgili anestezi teknisyeni kalibrasyon tüpünü çekinceye kadar.Ve ameliyat birden bire kompleks hale geliverdi. Ama yine de iyidir. Daha kötüleri olabilirdi. Dün akşam arkadaşlardan birisi bir video yolladı. acaba o yerlerde sürünen kaymakam mı yoksa devlet mi? Bu devlet bu hale gelecekmiydi? ya da aynı olay acaba trabzon da olsa devlet aygıtı nasıl davranırdı? Geçen yıldı sanırım fındık üreticilerinin yolu kapatma eyleminin nasıl sonuçlandığını hatırlıyorum da nasıl hışımla gitmişlerdi kalabalığın üzerine görevliler. Neyse bugün 2 kişi daha kliniğimize katıldı. Cevher bey ve Cem Bey. Hoşgeldiniz diyorum. Bir çalışma arkadaşım neden yapacaksın dese de Kliniğimizde nakil ünitesi için ugraşmaya karar verdim.Önümüzdeki hafta gastroenteroloji kliniği ile bu konuda konusmalıyız. peki bir soru. hastanenin ihtiyacının %70 ini karşıladıgınız bir konuda verilecek bir seminer için görev verilen kişinin kliniğinizi es geçmesine tepki vermek harislik midir sizce. bu kişisel değil. Öncelikle bunu söylemeliyim. Önce katılıp bir kaç laf edeyim dedim. ama ilgili kişinin vereceği tepkinin ağyalarak orayı terketmek olacağını düşündüğüm için vazgeçtim. herkes kendi yoluna gitsin dedim kendi kendime. neyse. dün akşam baktım aysara kızım merdivene oturmuş. eller çenede. ne oldu kızım dedim.cevap "
"ANNEM BENİ ANLAMIYOR" evet genç bir kızımız var artık. imdat kızım büyüdüüüüüüü. ooooffffff.

1 Ocak 2012 Pazar

Bu arada rüküş bir kızım, bir araba da çocuk var.
Hoşgeldin yeni yıl. Umarım herkes için isteklerine kavuştuğu, hastalıkların olmadığı, mutlu bir bır yıl olur. Geçen hafta 2 sürrenal, 4 morbid obez ameliyatı ve bir yığın kanser ameliyatına girdim. Perşembe akşamı, pazartesi ameliyat ettiğim hastaya gece saat 02.30 da tekrar laparaskopi yaptım. Ancak birşey çıkmadı. Boşuna alarm. Ama yine de şimdi olsam yine yaparım. hasta gayet iyi şimdi. Çok ilginç bir duygu. Gece saat 02 de hastaneye kalkıp giderken. bir işlem yapmışsınız. ve hastada buna bağlı zarar görme olasılığı.Tamam bunun adı komplikasyon, dünyada tanımlanmış oranlarda görülüyor. Eski bir abimin dediği gibi "Sıfır komplikasyon istiyorsanız cerrahi yapmayacaksınız" İnsanlar komplikasyonla hatayı karıştırıyorlar. Ama bu yine de sizin kendinizi kötü hissetmenizi engellemiyor. Hastayı ve yakınlarını karşınıza alıp durumu açıklamak ve onaylarını almak. Söylediğim gibi bu sefer bir şey çıkmadı. Ama bunun getirdiği stres, yıpranma. Siz bir yanda içinizde bunları yaşarken, bunun karşılığında toplumda bize karşı ortaya çıkan infial bizim algılanmamız. Artık değer mi diye düşünmeye başladım. Bu kadar kendini harap etmeye kosturmaya. Ben tercihimi devlette çalışmak ve kendimce hizmet etmek üzerine kurdum. Ve bunun içinde kendi çapımda koyduğum hedeflere ulaşmak için koşturup duruyorum. Bulunduğum yerde en iyisini yapabilmek ve insanların hakettikleri kalite ve hızda hizmet alabilmeleri için. Bunun karşılığında takdir beklediğim falan yok. Ancak insan, üzerine bir de küfür yediği yada taciz edici davranışlarla karşılaştığı zaman tabii durup bir düşünüyor. Servis ve polikliniklerde yaptırdığımız anketler hastaların verilen hizmetten memnuniyetlerinin %94 ün üzerinde olduğunu gösteriyor. (Tabii çok bilmişler buna eleştirici getirecekler ama bu anketler hasta çıkarken dolduruluyor. O nedenle yanlış cevap oranları oldukça düşük olamalı.) Ancak hekimlerin ya da genel olarak hastane çalışanlarının memnuniyeti çok daha düşük. Burada bir yanlışlık var. sürekli gündeme getirilip duran toplam kalite var ya bunun bir ayağı eksik anlamına gelir bu. Bir diğer nokta çok bilmişlerin hemen veriştirecekleri ama siz de iyi para kazanıyorsunuz lafı. Geçen hafta yaptığım ameliyatların sadece 1 tanesinin özeldeki hekim ücreti bana bir ayda verilen paradan daha fazla bilginize. Dün akşam uğradığımız tekstilci bir arkadaşımın deyimi ile "ben biraz salaklık yapıyor muşum." Ve Cuma akşamı. Yeni yıla hoşgeldin, sevisimizdeki bazı arkadaşlara güle güle partisi. Sevgili Gülden'e organizasyon içine ve güle güle dediğimiz arkadaşlara hediye edilen "kol saatleri" ndeki desteği için hastamız Nimet hanıma teşekkürler. Kol saatleri neden tırnak içinde derseniz servis anlamıştır. Erşan Hocam, Selin Hanım ve Mehtap. Sizlere tekrar güle güle. Beyoğlu nda Cukka restoranda. 87 kişi. Eskiler yeniler. Tüm Bakırköy Genel Cerrahi Ailesi. Bizden ayrılmış olanlar. Ta Manisa dan kalkıp gelen Serkan, Manyas tan Özgür, Silivri den Berge. Şehir içindeki Berrin, Veysel, Ersen ve diğerleri. Ve Bakırköy de hala beraber çalışmaktan mutluluk duyduğum tüm arkadaşlar. Bu geceye katıldığınız ve bizleri yalnız bırakmadığınız için çok teşekkür ederim. Ve Sevgili Zafer abi. Şu ana kadar yaptığımız hiç bir toplantıda bizi yalnız bırakmadı ve daima yanımızda oldu. Tekrar teşekkürler. Eğlenceli bir gece oldu. Ama biz Esra ile bir kez daha anladık. Bizim artık ruhumuz yaşlanmış. Esra bir ara çay istemeye kalkıştı. Saat 23.30 gibi kalktık. Bir güle güle seremonisine izin vermeden hızlı bir şekilde. Bize artık dostlarla muhabbet edebildiğimiz, şöyle derinden gelen bir sanat müziği çalan bir yer lazım. Böyle bangır bangır bağıran bir yer değil. Dostlarla muhabbet. Evet bize bu lazım artık. Ve bir başka şey. Eşim ve ben galiba bu toplum için biraz naif kaldık. İnsanların daha düşünceli olmasını bekliyorum. Benim düşündüğüm, hissettiğim gibi insanların da düşünceli olmasını bekliyorum. Ve böyle olmayınca da kırılıyorum. Ama bu galiba artık beklememem gereken bir şey. Her seferinde böyle hissedip artık insanlardan böyle şeyler beklemeyeceğim diyorum Ama olmuyor işte Can çıkar huy çıkmaz. Gerçi şöyle de bir gerçek var. Ben değişirsem ben ben olmam ki. Aman neyse herkese tekrar iyi yıllar. Samet, yandın sen. Ve Menekşe abla yemin ederim ki sadece bu kadar başka bir şey yok.